|
Uzayın Fatihleri |
Yemeklerini yedikten sonra hakikatin elçisi Eyüp Sabri Şokola derin bir sessizliğe bürünmüştü. Kimseyle göz göze gelmemeye çalışıyor, adeta fasit bir daire içine yuvarlanmış, içi içini yiyordu. Şüphesiz bu durum dava arkadaşlarının da gözünden kaçmıyordu. Ancak onlar, "Üstadın bir bildiği vardır," düşüncesiyle müdahale etmiyor, onu kendi haline bırakmayı uygun görüyorlardı. Nihayet sessizliği bozan Retarder Kontu oldu. Berkecan Mesnetsiz artık daha fazla havadaki ağırlığa dayanamadığından mıdır nedir, nebilerin nebisine bir sual tevdi etti. Onun görüşlerine ve muhakemesine şimdi çok daha fazla ihtiyaç duyuyordu.
Boğazını temizledi ve konuştu: "Üstadım, Yorgo ve Müşerref Hanım hala dönmediler. Acaba aramaya çıksak mı?"
"Bu karanlıkta mı? Üstelik dışarıda Kingon gemileri dolaşırken? Bana kalırsa Yorgo ve Alaattin'in karısı şu an kasabada bizi bekliyor olmalılar. Yarın güneş doğunca biz de oraya intikal ederiz. Sabah ola hayrola."
Büyük düşünür son derece kesin konuşmuştu. Berkecan onu birazcık da olsa meşgul etmenin ortamdaki melankoliyi dağıtacağını sezmişti sanki. Yüce gönüllü üstadı şimdi gözüne daha bir neşeli gözüküyor gibiydi.
Okumak için tıklayınız...
|
Paul Morrow |